Arkadaşlarla ılık bir Temmuz ayının sabahında, Tatil için yola çıkıyoruz. İlk durağımız Giresun oluyor. Yeşili, fındığıyla ünlü bu şehrin, önce yaylalarında, o mis gibi kokan yayla çiçeklerinin arasında buluyoruz kendimizi.
Yaylada nem yok hava serin hatta bir ara üşüyorum ve hırkamı alıyorum
omuzlarıma. İşte aradığım buydu ben üşümek istiyorum demiştim arkadaşlara. Sonunda aradığımı yaylada buldum. Üşüyerek
hırka giymenin tadı da bir başka hani. O gün bir yayla yetmiyor birkaç yaylayı daha gezdiriyorlar. Bir dağın
eteklerinde kireçle yazılmış bir
aşk itirafına tebessümle bakıyorum. Böyle yaratıcı insanlara hayranlık
duyuyorum nedense.
Bir günü yaylaya feda ettikten sonra, ertesi
gün platonik aşkım denize gitmeye karar veriyoruz. O maviliklerin seyrine
doyamıyorum. İnsan sevdiğinden korkar mı, ya da korktuğu şeye aşık olur
mu? Ben o mavi denizlere aşığım ama yüzme fobim var.
Uzaktan sevmek ona şiirlerle sevgimi anlatmak da mutlu ediyor
beni. Arkadaşlar bana yüzme öğretmek için sıraya giriyorlar yine. Hala
usanmadılar pes etmediler inatla
bana yüzme öğretmeye çalışmaktan. Rahat bırakın beni diyorum. Ben böyle iyiyim
diyorum dinlemiyorlar beni.
İki arkadaşım ısrarla beni maviliklere alıp atıyorlar sinir olduğumu bile bile.
Kendini bırak diyorlar bak nasıl suyun üzerinde kalacaksın. Beni bırakmaya
çalışıyorlar
mavi denize. Ben ise çığlık çığlığa bırakmayın
diye yalvarıyorum onlara. Kendimle birlikte onları da suyun dibine
gömeceğim nerdeyse, sonunda pes ediyorlar. Ben okyanuslara, maviye aşığım
ama yüzemiyorum işte. Benim platonik aşkım masmavi denizler…
Bedenim Giresun'da ama aklım kendi toprağım
olan Sinop da. Can atıyorum bir an önce yola çıkmak için, yerimde duramıyorum.
Karar verdiğim saatten 7 saat önce kendi memleketime gitmek için yola çıkıyorum. Giresun'dan sonra
Atatürk'ün şehri Samsun'a uğruyorum. Samsun’da güzel
şehir hele o sahile inerken ki manzara denizin rengi gözümü alıyor. Biraz şehri dolaştıktan sonra asıl yola koyuluyorum.
Sinop il sınırından girerken kalbimde
garip bir heyecan duyuyorum. Niye ben her seferinde böyle oluyorum bilmiyorum.
Baba ocağıma
gittiğim için mi, yoksa toprağın kokusundan mı bu yürek çarpıntılarım?
Gerze'den sonra Sinop şehir merkezi o muhteşem denize yansıyan görüntüsüyle
karşımda. İçim gidiyor o güzelim gecenin
karanlığında gökkuşağı gibi renklere bürünmüş
memleketime. Ailemin yaşadığı o şirin köye yaklaştıkça daha bir içim
içime sığmıyor. Bir sene oldu baba ocağına gelmeyeli özlemişim. Arabanın camını açıyorum derin
derin nefes alıyorum. Ah toprağımın kokusu ne de güzel kokuyor.
Köyün
tabelasını görünce içim rahatlıyor, az sonra kavuşacak olmamın mutluluğu
içinde. Annemle babam beklemişler hemen kapıda
beliriveriyorlar. Sımsıkı sarılıyorum onlara özlemle. Bu arada yaylada şifayı
kaptığım için öksürük yakamı bırakmıyor bir türlü. Baba ocağının verdiği huzurla yatağıma atıyorum
kendimi.
Öksürmekten uyku moduna geçemiyorum bir türlü. Kapıma vuruluyor babamın sesi
kızım alt katta ilaç var inip getireyim mi sana diyen babamın o şefkatli sesi
hala kulaklarımda. Birden 35 yaşında küçük bir çocuğa dönüşüyorum sanki. Canım
babam her zaman kendimi bildim bileli hayrandım ona. Daha küçük bir
çocukken bana seni kim yarattı dediklerinde babam yarattı dermişim. Sen
kimin kulusun diye sorduklarında ise babamın kuluyum diye cevap verirmişim.
Benim ki böyle bir baba sevgisi ve baba hayranlığı
işte bu yüzden annem hala babasının kızı der bana. Çoğu huyumu babamdan almışım
özellikle de inatçılığımı ve dobralığımı, Ne yapayım ben babamın kızıyım. Tabi
canım annemi de unutmamam lazım. Sabah kalkıyorum bahçede kahvaltı sofrası
çoktan hazırlanmış. Bahçede mis gibi gül kokusu sarmış ortalığı.
Kuşlar cıvıldayıp duruyorlar tepemizde,
sohbetimize eşlik ederek. Sonra bahçeyi gezdiriyor babam. Hani her insan
özünde köylüdür derler ya bu sözün doğruluğunu ispatlıyor sanki bana. Elma
ağaçlarından sarkan taze elmalar, kivileri bile üşenmeden saymış 250 tane varmış. Adaleti bana öğreten adaletli canım
babam. 5 kardeşiz ya eşit
paylaştıracağım bunları size diyor bana. Bahçede yok yok. Armut, Kızılcık, incir, ceviz, fındık, erik hele o tefekten
sarkan tadını başka hiçbir üzümde bulamadığım üzüm salkımlarına hayranlıkla
bakıyorum. Her şey doğal yeşil biberler, domatesler
aklınıza gelecek her türlü sebze hormonsuz ve doğal dalında kendini sergiliyor.
Babam emekli olunca gitti köyüne yerleşti altı sene önce. Ama bahçesine bakınca sanki doğuştan bu işlerin uzmanıymış gibi geliyor insana demek ki özünde varmış bu yetenek. Ne ektiyse hepsinin aralıkları sanki ölçülmüş gibi eşit oranda. Köyün en popüler adamı olmuş babam herkes ondan yardım istemekte her konuda. İnsan babasıyla övünürse ayıp olmaz değil mi? Hele babam annemle beraber hiçbir işçi falan tutmadan 3 katlı bir ev yaptı görmeyin. Baba ocağım babamın evinin her santiminde annemle babamın alın teri emeği var. İnsan evlatlarına bundan daha
güzel bir eser bırakabilir mi?
Ben başka şehirlere de gittim, başka köyleri de gezdim. Niye bu duyguyu o
yerlerde hissedemedim bunu düşünüyorum yağmurun sesini dinlerken. Sonra birden
hüzün
kaplıyor içimi. Yine büyük şehrin bunaltıcı nemli havası geliyor aklıma ve baba
ocağından ayrılmak zorunda olmamın hüznüyle sessizliğe bürünüyorum. Babam,
annem, baba ocağı köyüm, mis kokulu memleketim Sinop! Ne güzel bir tatil
yaşattınız bana!...
2008