Kadın, uzun zamandır e-postalarına ve mesajlarına cevap alamıyordu. Bugüne kadar bir kaç kez, haber alamadığı zamanlar olmuştu. Bir keresinde üç ay boyunca tek kelime cevap alamamış. Artık iyice kaygılanmaya başladığı sırada gelen cevapla, dünyalar onun olmuştu.
Böyle zamanlarda ne yapacağını bilemiyordu. Onu sorabileceği, haber alabileceği bir mecra yoktu. Telefon numarası yoktu. Adını, soyadını bilmiyordu. Elinde sadece bir kaç fotoğraf karesi vardı. Onlar da 10 yıl öncesine aitti. Ne sesini duymuştu, ne yüzünü görmüştü gerçek yaşamında. Yıllar kim bilir nasıl değiştirmişti dış görünümünü. Yaptığı işin yıpratma payını da hesaba katınca çok farklı görünüyor da olabilirdi.
O, cevap vermedikten sonra bir şey anlaması, bilmesi mümkün değildi. Yine de umutla yazmaya devam ediyordu. Bir gün cevap gelme ihtimali ona güç veriyordu. Bıkmadan, usanmadan, e-postalara, mesajlara, içinden gelen her şeyi yazıyor ve gönderiyordu. Onun tek iletişim kanalı buydu. Onunla altı yıl önce, bu ortamda tanışmıştı. Onun yazdığı her satırda, onun ruhunu, kalbini görmüştü. Cümlelerin arasında dans eden ruhuna sarılmış ve bir daha onu bırakmamıştı.
Zaman akıp gidiyordu. Tam bir sene olmuştu, ondan hiç bir haber almayalı. Kötü şeyleri yakıştırmak, düşünmek bile istemiyordu. Kendi halinde yaşamına devam ediyordu. Her gün e-posta kutusunu defalarca kontrol ediyor ve kendi kendine telkinlerde bulunuyordu. Bu sefer görevi uzamıştır. Gittiği yerde güvenlik sebebiyle cihaz yasağı vardır vs. diyerek kendini rahatlamaya çalışıyordu.
Bunları düşünürken nefesi daraldığı için evinin balkonuna hava almaya çıktı. Gözlerini kapatıp, yavaş yavaş, derin derin nefes alıp vermeye başladı. Sonra yavaşça gözlerini açtı. Gökyüzüne başını kaldırdığında gözlerine inanamadı. Kocaman bir kartal süzülerek, binanın üzerinden karşı tarafa doğru uçtu. Hayranlıkla gözden kayboluncaya kadar onu izledi. Böyle bir yerde kartal görmek sıra dışı bir olaydı.
Aradan bir hafta geçmişti. Hala bir haber yoktu. Ara sıra bir şeyler karalıyordu. Duygularını yazıya dökerek ruhunu rahatlatmaya çalışıyordu. Defterine bir şeyler yazdıktan sonra bir bardak çay alıp, balkona hava almaya çıktı. Sandalyesine oturup ufka doğru bakmaya başladı. Bir an aklına onun, çay içmeyi ne kadar sevdiği geldi. Telefonunu açtı, onun çay içerken çekilmiş fotoğrafına tebessüm ederek baktı ve karton bardağı tutan eline, eliyle dokunup,
-Neredesin bilmiyorum ama sen her zaman, hep buradasın, diyerek elini kalbine götürdü.
Sessizliğin içinde, gökyüzünde kanat çırpan kartala takıldı yine gözü. Buralarda kartal görmemişti daha önce. Yolunu mu şaşırdı acaba diye düşündü. Hayranlıkla kartalın uçuşunu izlerken, birden iki el, silah sesi duyuldu. Kartalın kanat çırpması yavaşladı. Hızla yere düşmeye başladı. Evin karşısında küçük bir ağaçlık alan vardı. Kartal ağaçların arasında kayboldu. Kadın panikle evin içine girdi. Küçük bir polar battaniyeyi kaptığı gibi dışarı fırladı. Kartalı vuranlardan önce, onu bulması gerekiyordu. Belki yaralıdır, kurtulur diye düşündü.
Bütün gücüyle koştu ve ağaçlığın içine girip kartalı aramaya başladı. Biraz yürüdükten sonra iki ağacın arasında yerde yatan kartalı gördü. Koştu baktı, o güzel heybetli kuşun kanatlarından kan sızıyordu, gözü açıktı hala yaşıyordu. Hemen polar battaniyeyi yere serdi. Kartalı özenli bir şekilde polara sardı. Kedilerini sürekli getirdiği, tanıdık bir veteriner vardı. Yola inip bir taksiyi durdurdu. Kartalı vuranlar gelmeden, yaralı kuşu veterinere yetiştirmişti.
Veteriner kartalı muayene etti. Kadına dönüp:
-İki mermi kanatlarını sıyırmış geçmiş. Bu şekilde uçamaz tedavi edilmesi lazım, iki gün burada kalsın sonra eve alıp bakarsınız, dedi. Kadın rahat bir nefes aldı. Veterinere teşekkür edip oradan ayrıldı. Biraz dolaşmaya karar verdi. Yürümek ona iyi geliyordu. Gökyüzünde kendi halinde uçan bir kuştan bile nefret eden, bu insanlık düşmanlarından bıkmıştı artık. Çocukluğundan beri çok severdi kuşları. Kuşların kanat çırpmaları, ona özgürlüğü hatırlatıyordu. Ne kuşların, ne de diğer hayvanların kafese kapatılmalarına karşıydı.
Saatlerce yürüdükten sonra, evine doğru yola koyuldu. Eve girdiğinde akşam olmuştu. Kendini kanepeye attı ve yorgunluktan uyuya kaldı. Sabah uyandı ilk iş mesaj kutusuna baktı. Yine ses seda yoktu. Ona, kötü bir şey yakıştırmak istemiyordu. Belki bu sefer çok uzun sürecek bir görevdedir, diyerek avunuyordu. Kedilerini sevdi biraz. Okuduğu bir kitap vardı. Onu aldı eline.
O arada telefonu çaldı. Veteriner kartalın bugün biraz daha iyi olduğunu ve isterse gidip alabileceğini söylüyordu. Hemen hazırlandı bir taksi çağırdı ve veterinere kartalı almaya gitti. Veteriner kartalın kanatları için ilaç verdi. ''İki haftayı geçer eski haline dönmesi'', diyerek tavsiyelerde bulundu. Kadın, kartalı içi görünmeyen bir kafese koydu. Avcılar bir yerde karşısına çıkarsa sonuç kötü olabilirdi.
Kadın, kartalla birlikte evine döndü. Tekli bir koltuğu vardı salonda. Onun üzerine kalın bir örtü serdi. Kartalı kafesten çıkardı.
Kadın:
-Korkma iyi edeceğim seni. Yine eskisi gibi gökyüzünde özgürce uçacaksın, dedi. Kadın kartalı koltuğun üzerine koyarken, tişörtünün kolunu yukarı sıyırdı. Kartal, kadının bileğindeki kuş dövmesini görünce, dondu kaldı. Bu dövmeyi nerede görse tanıyacak kadar iyi biliyordu. Kadının yüzüne ilk defa dikkatli bir şekilde baktı. İçi bir tuhaf oldu. Fotoğraflarından tanıdığı kadını, ilk defa yakından görüyordu.
Mermilerden yana hiç şansı yoktu. Daha önce de görev sırasında, sırtından, bacaklarından vurulmuştu. Bu seferde kanatlarına nişan almışlardı. Tek şansı yıllardır görmediği ama ruhuna aşina olduğu, bu kadın tarafından kurtarılmış olmaktı. Yıllardır yazıyordu kadın. Bugüne kadar kadının ona yazdıkları, bir araya getirilse, kalın bir kitap çıkardı ortaya.
Yaptığı iş sebebiyle dikkatli olması gerektiği için, her zaman mesafeli olmak zorundaydı. İsmini bile saklamak zorunda kalmıştı. İşinden dolayı gizlilik çok önemliydi. En son hatırladığı şey, uzun zaman önce,
sırtına saplanan mermilerdi. Sonra inanılmaz bir dönüşüm ve anlam veremediği bir sürü gariplikler. Şimdi ise kanatları yaralı bir halde, çok iyi tanıdığı bu kadının evindeydi.
Kadın, özenle kartalın yemeğini hazırladı. Eliyle besledi onu. Sonrasında, veterinerin verdiği ilaçları kanatlarına sürdü. Kediler, kartalın heybetinden korkmuş, kanepenin altına saklanmışlardı. Kadın kendi yemeğini de hazırladı. Kartalın karşısındaki masaya oturdu, yemeğini yemeye başladı. Kartal sessizce kadını izliyordu. Bir yandan da kadının bileğindeki kuş dövmelerini inceliyordu.
O kuşların bir hikayesi vardı. Kadın ona yazmıştı, neden o kuş dövmesini yaptırdığını. Kadın yemeğini yiyince, kartalın yanındaki koltuğa gelip oturdu. Sehpanın üzerindeki bilgisayarı açıp mesaj kutusunu açtı. Kartal göz ucuyla kadını takip ediyor, ne yapacağını merak ediyordu. Kadın, yine ona mektup yazmaya başladı. Mektupları yazıp e-postayla ya da mesajla yolluyordu.
Kartal yazdıklarını göz ucuyla görebiliyordu. Kendisine yazılanları içi burkularak okudu. Kadının yüzündeki çaresizliği gördü. Cevap veremediği için üzüldü. Bir sene öncesine kadar, gelen mektupları, mesajları, her zaman okumaya çalışmıştı. Kısa kısa cevaplarını da yazmıştı. Kadının ona yazarken, yüzünde oluşan ifadeyi, şimdi ilk defa şimdi görüyordu.
Kadının duygularının gerçekliği yüzüne yansıyordu. Hüzün vardı gözlerinde yazarken. Belli ki cevap bekliyordu. Onun iyi olduğunu bilmek istiyordu. Kartal kendi kendine düşünceye daldı. Demek ki, bazen şartlar yüzünden yazamadığım zamanlarda, böyle bir ruh haline bürünüyormuş, dedi içinden.
Kadın, yazdığı mektubu, yine aynı adrese yolladıktan sonra, bir şarkı açıp dinlemeye başladı. Kartala yaklaştı başını okşadı ve şöyle dedi:
-Yine eskisi gibi oradan, oraya özgürce uçacaksın. Kanatların iyileşince balkondan uçuracağım seni gökyüzüne, dedi. Kartal her söyleneni anlıyor ama konuşamıyordu. Kadın, kartal gözünün önünde olsun diye, üzerine bir battaniye alıp kanepede uyumaya karar verdi. Kadın her gün düzenli bir şekilde kartalı besledi, yaralarını temizleyip, kanatlarına ilaç sürdü.
Ara sıra kanatlarını hareket ettirdi. Kartal ise yavaş yavaş evin içinde gezinmeye başladı. Kanatlarını hala rahat açamıyordu ama rahatça dolaşabiliyordu. Kadın, bir yandan da, her gün düzenli bir şekilde yazıyordu ona, bıkmadan usanmadan. Kartal, kadının yazıya döktüğü özlemini görebiliyordu. Ama hiç bir şey yapamıyordu. Yine bir gün kadın, bilgisayarda bir şeyler yazarken, kartal yanındaydı.
Kısa bir mesaj yazdı. ''Seni çok özledim. Ne olur bir ses ver!'' Kadın o mesajı yazarken kartal, pençesini, kadının elinin üzerine koydu. Kadın, kartala dönüp:
-Ne oldu acıktın mı sen, diyerek başını okşadı. Kadın elini çekmeye çalıştı. Kartal, kocaman pençesini çekmiyordu kenara. Kadın anlam veremedi olan bitene. Kartal, başını bilgisayarda kadının yazdığı mesaja dayadı. Sonra başını kadının bileğindeki, kuş dövmesine sürttü.
Kadın öylece bakakaldı. Kartal, pençesiyle kadının elini klavyeye doğru itti. Kadın, bir şey yazmasını istediğini anladı. Kadın boş bir sayfa açtı. Yazmaya başladı:
-Sen bana bir şey mi anlatmak istiyorsun? Kartal yine kadının bileğindeki kuş dövmesine başını sürttü.
Kadın:
-O kuş dövmesinin özel bir anlamı var, diye yazdı. Kartal biliyorum anlamında başını salladı.
Kadın elleri titreyerek:
-Yoksa sen...? diye yazdı. Kartal, yine başıyla onayladı. Kadının bileğindeki kuş dövmesini pençesiyle okşadı. Kadının yanaklarından, bir kaç damla gözyaşı yuvarlandı.
Kartalı kucağına aldı. Şefkatle başını okşadı ve:
-Hoş geldin, güzel yürekli kahraman, dedi. Kartalda pençesini, kadının elinin üzerine koydu. O günden sonra evde garip sessizlik hakim oldu. Kadın ara sıra yine yazıyordu ama mektup yazmıyordu artık. Olan biten her şeyi, yazmaya çalışıyordu. Genelde hep yan yanaydılar. Kartal konuşamadığı için, kadın da konuşmuyordu. Onların arasında farklı bir dil vardı. Konuşmadan, gözce, yürekçe anlaşıyorlardı.
Aradan üç hafta geçti. Kartal yavaş yavaş kanatlarını açmaya başladı. Aklı, bir an önce uçmakta, gökyüzüne kavuşmaktaydı. Sabit bir yerde kalmak, kartal için ölmek gibi bir şeydi. O her zaman oradan oraya uçmuştu. Bir bakmışsın oradaydı, bir bakmışsın dünyanın başka bir tarafında. Kartalın içine bir korku girdi, içi daraldı.
Kadının ona ne kadar gönülden bağlı olduğunu, onu nasıl bir duyguyla sevdiğini biliyordu. Şimdi kadının eline bir fırsat geçmişti. Ya onu bir daha salmazsa, uçmasına izin vermezse ne yapacaktı! Bu evde, esir hayatı mı yaşayacaktı? Dört duvar arasında ölüp gidecek miydi? Kadın dışardan gelene kadar bu düşüncelerle boğuşup durdu.
Kadın, eve gelir gelmez kartalın yanına gitti. ''İyileştin artık, yavaş yavaş, kanat açma, çırpma, uçma denemesi yapman lazım. Gökyüzü seni bekler, özgürlüğün kuşu'' diyerek, gülümsedi. Kartalın gözleri parladı, bu sözleri duyunca. Heybetli kanatlarıyla, kadını sarıp sarmaladı. Saatlerce, sessiz, sedasız o şekilde kaldılar. Gece sabaha kadar, kadın hiç konuşmadı.
Kartalın gözlerindeki pırıltı her şeyi anlatıyordu. Ertesi gün kadın, kartalı balkona çıkardı. Kartal kocaman, heybetli kanatlarını açtı ve çırpmaya başladı. Yerden bayağı yükseldi, indi, tekrar bir daha yükseldi. Bir kaç kez bu şekilde deneme yaptı ve sonunda tamamen havalandı. Evin üzerinde bir kaç tur atan kartal, kanadıyla kadını selamladı. Masmavi gökyüzüne doğru uçup gitti. Kadın arkasından saatlerce baktı ve dudaklarından şu kelimeler döküldü:
Gökyüzünde uçan bir kuşu sevmek gibiydi seni sevmek,
Öyle özgür, öyle umarsızca, tutsak etmeden gönülce.
Avuçlarıma konan bir kuşu sevmek gibiydi seni sevmek,
İncitmeden, sıkmadan, uçmana izin vererek yürekçe.
Kartal, özgürlüğüne kanat çırparak uçup gitmişti. Kim bilir hangi hallerde, yine karşısına çıkacaktı. Belki başka bir zaman, penceresinin kenarına konan küçük bir serçe olacaktı. Ya da, balkonda saksıda büyüttüğü çiçeğin yaprağında gördüğü bir çiğ tanesi. Geceleri gökyüzünde bir yıldız olup, ışığıyla aydınlatacaktı. Yağmurdan sonra bir gökkuşağı gibi ortaya çıkıp renklerini dünyaya savuracaktı. Farklı boyutlarda, farklı şekillerde, her zaman onu bir şekilde bulacaktı.
Çünkü O, çok sevilen, her zaman özlenen ve umutla beklenendi...
14. Aralık. 2022
Doğum günü hikayesi. Özgürlüğün kuşuna sevgiyle...