Kelebek, hayatı boyunca özgürlüğün ve ışığın peşinden koşmuştu. Onun kırılgan kanatları, baharın renkleriyle bezenmişti. Ama kalbinde bir tutku vardı: Ateş.
Ateşin sıcaklığı, onun için hayat demekti. Her gece ateşin etrafında pervane gibi dönerdi. Ateşin ışığı yüzüne vurdukça, kalbi daha hızlı çarpar, ruhu ateşe biraz daha yaklaşmak isterdi. Yanacağını biliyordu, ama bu aşktan da vazgeçmek istemiyordu.
Bir gece, tüm cesaretini topladı. Ateşin sıcak nefesi tenini kavurduğunda bile durmadı. İçinde bir korku değil, teslimiyet vardı. Ateşle buluşmak, onun için bir son değil, bir başlangıçtı. Kanatları ateşin alevleriyle buluştuğunda bir kıvılcım oldu. Bir an için tüm gökyüzü onun aşkıyla parladı.
Sonunda, ateşin kalbine düşen bir kül oldu. Ama o kül, bir aşkın izlerini taşıyordu. Onun hikayesi, fedakarlığın ve tutkunun hikayesiydi.
Çünkü bazı aşklar, yanmayı göze alacak kadar cesur olmayı gerektirirdi.