Bir gün, ay ışığı bozkırları süslerken, Bozkurt bilinmedik bir koku aldı. Bir gece, rüzgâr başka bir hikâye fısıldadı. Kokunun peşinden gittiğinde karşısına Alaca adında bir dişi kurt çıktı. Alaca'nın tüyleri geceyle gündüzün dansı gibiydi; bir yanı kara, bir yanı ise ay ışığı kadar parlaktı. Onun güzelliği, hem gökyüzünü hem yeryüzünü kıskandıracak cinstendi. Tüyleri, bozkırın karası ve ay ışığının beyazıyla harmanlanmış gibiydi. Adımları sessiz, bakışları derindi. İlk karşılaştıklarında konuşmadılar. İkisi de sustu, çünkü bazen sessizlik her şeyi anlatırdı.
Alaca, komşu dağların sürüsünden kaçıp kendi yolunu arayan bir kurttu. Onun cesareti ve zekâsı, Bozkurt’un yüreğine ateş gibi düştü. İlk karşılaşmalarında birbirlerini ölçüp tarttılar; zira kurtlar birbirlerini kolay kolay kabullenmezdi. Ama Alaca'nın gözlerinde Bozkurt, onun eşiti olduğunu gördü.
Alaca, bir gece yıldızlara bakarken sordu: “Neyi arıyordun?”
Bozkurt, başını çevirmeden yanıtladı: “Kendimi.”
Alaca gülümsedi. “Bazen insan kendini ararken, hiç beklemediği bir anda bir başkasını bulur.”
Bozkurt, gözlerini ona çevirdi ve fısıldadı: “Ya da bir başkasını bulduğunda, aslında kendini bulur.''
Aylar geçti, ikisi her gün bir aradaydı. Dağların zirvesinde uludular, bozkırların engininde birlikte avlandılar. Aşkları, bozkırın rüzgarıyla büyüdü; ama onların hikayesi sadece mutluluktan ibaret değildi. O andan sonra bozkır, onların evi oldu. Ne Alaca Bozkurt’un gölgesinde kaldı, ne de Bozkurt Alaca’ya hükmetti. İkisi de özgür ruhlardı ama bir araya geldiklerinde, özgürlükleri bir bütün oluyordu.
Bir gün, uzak bir sürü Bozkurt’un bölgesini tehdit etmeye başladı. Alaca’nın eski sürüsünün lideri, Bozkurt’un gücünü sınamak için meydan okudu. Bozkurt, onurunu ve aşkını korumak için savaşa hazırlandı. Ancak Alaca, onu durdurmaya çalıştı.
"Senin canın, bu bozkırın ruhudur," dedi Alaca. "Bu savaşı kazanırsın, ama beni kaybetmekten korkmuyorsan git."
Bozkurt, Alaca’ya baktı ve sessizce uludu. "Aşk, cesaretle korunur. Ama cesaret, akılla değer kazanır. Savaşmayacağım, ama onlara kim olduğumuzu göstereceğim."
Bozkurt, sürüsüyle birlikte zirveye çıktı ve ulumasıyla tüm bozkırı titretti. Onun sesi, Alaca’nın sesiyle birleştiğinde yankılanan güç, düşmanlarını korkutup geri çekilmeye zorladı.
Her dolunayda, bozkırın rüzgârı onların ulumasını taşır. O ses, aşkın ve dostluğun sesi değil; iki yalnız ruhun birbirini bulduğunda yarattığı, o derin bağın yankısıdır. O günden sonra, Bozkurt ve Alaca, bozkırların kraliçe ve kralı oldular. Onların uluması, özgürlük ve sevginin şarkısı olarak tarihe kazındı. Ve her ay dolunay çıktığında, onların sesini hâlâ duyduğunu söyler insanlar.
18 Kasım 2024- Saat: 18:00
Pazartesi